Ayakkabı boyacısı Arif abi işlerin kesatlığından yakınıyor; kaç gündür bankaya gidip geliyormuş bin lira için;yok diyor.
Cimcime’ye sokakta rarstladım her zamanki gibi; sosyal yardımdan, sosyal mesafeden haberi yok. Sosyal Hizmetleri aradım;adresini veremedim doğal olarak; yok ki! Cebimdekini paylaştım.
Büfeye uğradım; Orhan abi kapatacağım galiba deyip duruyor; kapatma diyemezsin.
Galiba eve kapanacağım yine; öyle görünüyor.
Abidin Yağmur’un “Pazartesi”sini okuyacağım sil baştan; adını bir türlü içselleştiremediğim ikinci kitabını. Onun yazılarında biraz da kendimi buluyorum doğrusu. Anlattığı öykülerde eli cebinde sokak sokak dolaşan Abidin’in kendisi değilmiş de benmişim gibi geliyor bana.
İyi ki eşler dostlar var diyorum yine de. İyi ki içecek bir şeyler var dolabımda, iyi ki internet var.
Koronanın iyi yönlerini düşünmek iyi geliyor bana. Bu sinsi, bilinmezliklerle dolu, ölümcül virüs bu özelliklere sahip kişileri hatırlatıyor bana; onlardan niçin uzak durulması gerektiğini, nasıl korunmak gerektiğini…
Bir de yalnızlığın ne demek olduğunu yaşayarak öğreniyorsun, anlıyorsun, özümsüyorsun ister istemez. Bu konuyu işleyen şairlere, yazarlara hak vermemek elde değil.
İyi ki bir ocak almışım diyorum şimdi, iyi ki yumurta kırmasını öğrenmişim.
Ama yine de sıkılıyor insan, daralıyor.
Hele hele benim gibi eve yatmaktan yatmaya giden bir insan için çok zor anlayacağınız.
Vakanın illere göre dağılım oranları verildi de rahatladım biraz, herkes gibi dışarı attım kendimi geçen gün. Sanki millet bu haberi duymak istiyormuş gibi. Baktım herkes dışarda.
Soluklanmak için bir çay ocağı buldum, oturdum. Tam ikinci çayımı söylüyordum ki Mehmet abi geldi. Kağıt, karton yüklü el arabasını kenara park etti oturdu yanıma. Virisü sordu, karantinayı sordu bana. Anlattım.
Karantina hoşuna gitmişe benziyordu. Defalarca tekrar tekrar sordu bazı şeyleri: On dört gün boyunca sıcak yatak, sıcak çorba, televizyon…
Tam ona göreydi anladığım, arayıp da bulamadığı şeyler.
Ismarladığım çayı yudumladıktan sonra kalktı gitti.
Aradan bir süre geçtikten sonra yeniden geldi. Suratı düşmüştü.
Hayırdır, dedim, anlattı:
Ateşini ölçtürmeye gitmiş; 36 demişler; en az 38 olması gerekiyormuş.
Şimdi ne yapması gerektiğini sordu iyi mi!
Güler misin, ağlar mısın!
İşine bak, dedim; ellerini sabunlu suyla bol bol yıka ve bir süre çöplerden uzak dur dedim.
Belediyelere gelince:
Giriş çıkışların kontrolü, sokakların temizliği, fakir fukaraya yardım… İyi gidiyor gördüğüm.
Bu günler de geçecek; anılar kalacak geride.