DENİZ YILDIZ
Geçtiğimiz 5 yıllık bu süreçte tam 4 Merkez Bankası başkanı ve 5 Maliye-Hazine bakanı görev yaptı. Her birinin görevi dünyanın en büyük 19. Ekonomisini yönetmek değil o günkü siyasi konjonktürün gereğini yerine getirmek ve emireri-uslu damat olabilmekti. Ancak görüldü ki iktisat teorilerine aykırı politikalar, Cumhurbaşkanı’na Ekonomi Nobel Ödülü getirmedi, damada ikinci gelini getirmedi, halka yoksulluk getirdi.
2016’da dolar kuru 3 TL iken, bugün 9’a dayandı. 2016’da faiz yüzde 7 idi, bugün yüzde 18. 2016’da işsizlik yüzde 9 iken, bugün yüzde 27.
2015’ten bugüne Darbe Girişimi, Rahip Brunson, Halkbank Davası(Reza Zarrab), S400 krizi, F35, Covid-19, Mavi Vatan, sözde Ermeni Soykırımı’nın tanınması gibi birçok siyasi ve global krizle yerle bir olan Türk Lirası, 2021 yılında ise yaklaşan seçim döneminin kurbanı oluyor.
Ucuz kredi ve ona bağlı hormonlu ekonomik büyüme ile erken seçime gitmeye hazırlanan iktidar ve onun etkisindeki Merkez Bankası, geçtiğimiz Perşembe günkü toplantısında; gerçekleri zorlayarak, iddia edildiğinin aksine hiçbir rasyonel karşılığı olmadan çekirdek enflasyonu baz alıp, çılgınca bir hareket yaptı. Faizlerde yüzde 1’lik bir düşüş gerçekleştirdi. Swap hariç Merkez Bankası’nın net rezervi eksi 40 milyar dolar iken ve sadece rezerv eksikliğinden değil, ilgili kurumun söylem itibarının zedelenmesinden dolayı, bu ortamda çıkışa geçen bir doları tutabilmek imkansız.
FED’in parasal sıkılaşmayı varlık alımlarını azaltarak başlattığı(tapering), 2022 yılı için faiz artışını işaret ettiği bir ortamda, bu faiz düşüşü, bir kez daha Türk Lirasına kibriti çaktı.
Artan ÜFE sanayicinin-çiftçinin belini, artan TÜFE ise memurun-işçinin belini bükmeye devam ediyor. Her gün bir esnaf bir işsiz borçları sebebiyle kendini yakarken, tüm toplumun yüreği kanıyor. Kiralık oda bulamayıp parklarda yatan öğrencileri gören halk artık “TAMAM” diyor. Su testisi artık ‘dolar’ken, su yolunda kırılmayı bekliyor...
kaynak:güney gazetesi