ABİDİN YAĞMUR
“Sendikalar memur, işçi ve emekli maaş zammı için TÜİK yerine ENAG (Enflasyon Araştırma Grubu) tarafından belirlenen enflasyon üzerinden ücret artışını talep etmeli.” Bu sözler bir ekonomi uzmanına, Prof. Dr. Erkan Aktaş’a ait.
TÜİK’in enflasyon hesaplamaları öteden beri sendikaların, siyasi partilerin gündeminde. Enflasyon rakamları hesaplanırken oluşturulan mal ve hizmet sepetinin gerçekçi olmadığı öteden beri iddia ediliyor. Bir grup ekonomistin oluşturduğu ENAG’ın (Enflasyon Araştırma Grubu) ortaya koyduğu rakamlar TÜİK konusundaki endişe ve şüpheleri daha da artırdı.
ENAG ile TÜİK arasındaki “enflasyon oranı” farkına dikkat çeken Prof. Dr. Erkan Aktaş, “Hatırlanacağı gibi memur ve memur emeklisine bu yıl için yüzde 3+3 zam verilmişti. İlk 5 aylık TÜFE ise yüzde 6.39’a ulaşarak yılın tamamı için verilen yüzde 6’lık zammı aştı. Ayrıca 5 aylık TÜFE’ye göre memur ve memur emeklisi için yüzde 3.39’luk enflasyon farkı oluştu. ENAG’a göre 5 aylık enflasyon 14.73 olarak gerçekleşti. Haziran ayını ise yüzde 17.5 olarak tahmin edersek, enflasyon farkı yüzde 14.5 olması gerekiyor. Bu TÜİK’in belirlediği farktan yaklaşık yüzde 10 daha fazla olacaktır. Sendikalar gerekirse bu konuda mahkemeye gitmelidir. Son tahlilde TÜİK kaynaklı yalnızca 6 aylık ücretimiz yüzde 10 daha azalacak. ENAG verileri referans alınırsa yıllık bazda çalışanların maaşının yüzde 20 TÜİK kaynaklı azaldığını tahmin edebiliriz Daha da geriye gidilirse çalışanların satın alma gücünün neden bu kadar düştüğü daha net anlaşılıyor. Ne yapılmalı? Çalışanlar sendika kanalı ile mahkemeye başvurmalı. Sonuç alınamadığı taktirde, sendikalar ya Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) kanalı ile ya da direk kendileri uluslararası mahkemeye başvurabilir” dedi.
“O ZAMAN ŞU SORU AKLA GELİYOR: GERÇEK ENFLASYONLA HİSSEDİLEN ENFLASYON…”
TÜİK’in açıkladığı verilerin tartışılır olduğu bir dönemde bağımsız kuruluşların benzer veriler açıklamasının önemli olduğuna dikkat çeken Aktaş, “TÜİK’in enflasyon sepetinde 418 tane mal ürün var. ENAG’da ise 339 tane. Arada 79 ürün farkı var. ENAG TÜİK’ten önce her ayın ilk pazartesi bunları ilan ediyor. Tabii ENAG ile TÜİK arasındaki fark giderek artıyor. Bunu şu şekilde düşünebiliriz. Gerçekten son dönemlerde Türkiye’de özellikle son 14 -15 yılda asgari ücret enflasyonun çok üstünde artmasına rağmen asgari ücretlerinin refah düzeyinin artmaması bu konuda soru işaretleri doğurdu. Düşünsenize 2003 yılından beri, yaklaşık 18 yıldır asgari ücret enflasyonun üstünde artmasına rağmen asgari ücretlinin alım gücünün artmaması enflasyon tartışmasını gündeme getirmiştir. O zaman şu akla geliyor. Demek ki mevcut enflasyonla hissedilen enflasyon arasında farklar var” ifadelerini kullandı.
“BU KADAR FARK OLMASI NORMAL DEĞİL”
TÜİK verilerinin manipüle edildiğine dair kesin kanıtlar, veriler olmadığını, temel bir varsayıma göre konuştuğunu kaydeden Prof. Dr. Erkan Aktaş, “Zaten böyle bir şey legal de değil, doğruda değil. Bu durumda ENAG gibi, enflasyon araştırma grubu gibi dernekler, merkezler çok ön plana gruplar çıkıyor. Çünkü bunlar bir bakıma mevcut TÜİK verilerinin önemini ortaya koyuyor. En azından güvenirliğini test etmiş oluyoruz. Arada bir fark olabilir mi? Tabi olabilir ama bu kadar farkın, 3 kat ve 4 kat gibi ciddi farkların ortaya çıkması temel bir problem olduğunu ortaya çıkartıyor” dedi.
“FAİZLER DÜŞSÜN DİYE DE YAPILIYOR”
TÜİK’in belirlediği enflasyon oranın gerçek enflasyonun altında olmasının, yaşanan ekonomik krizlerin daha çok çalışanlar üzerine yığılması anlamına geleceğini ifade eden Aktaş, “Yani reel gelirin hızla düşmesi anlamına gelir. Peki bu enflasyon bir tek işçi ücretlerini düşürmek için mi yapılıyor? Hayır. Aslında kredi faiz oranlarını düşürmek için yapılıyor. Aslında bir nevi iş insanlarına daha ucuz kredi imkanı sağlanmaya çalışılıyor. Bir taraftan da bu durum çalışanların reel gelirinin ne yazık ki yıldan yıla düşmesine yol açıyor. Piyasaları tedirgin eden kısım da şu: Türkiye’de mevcut faiz oranlarını belirleyen Merkez Bankası TÜİK’in enflasyon oranına göre belirliyor. Bu enflasyon oranında faiz oranını enflasyon eğer gerçekçi değilse belirlenen faiz gerçek beklenen faizin çok altında olması piyasaları ayrıca başka bir şekilde tedirgin etmektedir. Yani bu bir tercih mi bilinçli yapılan bir şey mi bu temel varsayımı ben tartışmak istedim. Artık bu konuda mızraklar çuvala sığmıyor yani bu konuda herkes artık bir şey söylemeye başlıyor. İktisat hocası olarak bu benim de dikkatimi çeken konu. En başta bunun noktasında bir Türkiye’de gerçek faiz hesaplanmasında ciddi sorunlar oluşuyor. İki, eğer TÜİK’in belirlediği enflasyon oranları doğruysa gerçekten çalışanların fiyat artışları olması gereken çok çok altında olduğunu gösteriyor” ifadelerini kullandı.
“EĞER ÖYLE OLASILIK VAR İSE VAY HALİMİZE”
Bağımsız kuruluşların enflasyon araştırmalarının TÜİK’in rayına oturması açısından da önemli bir işlevi olduğunu ifade eden Aktaş sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu konuda ekonomistlerde de ciddi paylaşım olmadığını görüyorum. Bu yüzden ben bu konuya biraz işlevselleştirdim. İnsanların alımını düşüren en temel nokta bu. Bunu bile bile niye insanlar bunu tartışmıyor, masaya yatırmıyor, konuşmuyor anlamış değilim. Bu nokta çok çok önemli bence Türkiye ekonomisinde bence makroekonomik politikalarda gerçek verilerin olmaması ciddi sıkıntı. Şöyle düşünün: Gidiyorsun hastaneye hem doktor sizden laboratuvar tahlilleri istiyor. Bu taliler yanlış olursa doktorun tedavisi de yanlış olur. TÜİK’in verileri doğru olması gerekiyor eğer veriler doğru değilse eğer öyle olasılık var ise vay halimize. O zaman yaptığımız bilimsel çalışmalar ya da oluşturulan politikalar sağlıklı olmaz sağlıklı olmayacağı için de ilerde ciddi problemler beraberinde getirir. Yani aslında bu kurum ve kurulları işlememesi temel noktası kurum ve kurulların işlememesi, denetime tabi olması, şeffaf olması, özerk olması gibi konuları da beraberinde getiriyor.”
“O ZAMAN ŞU SORU AKLA GELİYOR: GERÇEK ENFLASYONLA HİSSEDİLEN ENFLASYON…”
TÜİK’in açıkladığı verilerin tartışılır olduğu bir dönemde bağımsız kuruluşların benzer veriler açıklamasının önemli olduğuna dikkat çeken Aktaş, “TÜİK’in enflasyon sepetinde 418 tane mal ürün var. ENAG’da ise 339 tane. Arada 79 ürün farkı var. ENAG TÜİK’ten önce her ayın ilk pazartesi bunları ilan ediyor. Tabii ENAG ile TÜİK arasındaki fark giderek artıyor. Bunu şu şekilde düşünebiliriz. Gerçekten son dönemlerde Türkiye’de özellikle son 14 -15 yılda asgari ücret enflasyonun çok üstünde artmasına rağmen asgari ücretlerinin refah düzeyinin artmaması bu konuda soru işaretleri doğurdu. Düşünsenize 2003 yılından beri, yaklaşık 18 yıldır asgari ücret enflasyonun üstünde artmasına rağmen asgari ücretlinin alım gücünün artmaması enflasyon tartışmasını gündeme getirmiştir. O zaman şu akla geliyor. Demek ki mevcut enflasyonla hissedilen enflasyon arasında farklar var” ifadelerini kullandı.
“BU KADAR FARK OLMASI NORMAL DEĞİL”
TÜİK verilerinin manipüle edildiğine dair kesin kanıtlar, veriler olmadığını, temel bir varsayıma göre konuştuğunu kaydeden Prof. Dr. Erkan Aktaş, “Zaten böyle bir şey legal de değil, doğruda değil. Bu durumda ENAG gibi, enflasyon araştırma grubu gibi dernekler, merkezler çok ön plana gruplar çıkıyor. Çünkü bunlar bir bakıma mevcut TÜİK verilerinin önemini ortaya koyuyor. En azından güvenirliğini test etmiş oluyoruz. Arada bir fark olabilir mi? Tabi olabilir ama bu kadar farkın, 3 kat ve 4 kat gibi ciddi farkların ortaya çıkması temel bir problem olduğunu ortaya çıkartıyor” dedi.
“FAİZLER DÜŞSÜN DİYE DE YAPILIYOR”
TÜİK’in belirlediği enflasyon oranın gerçek enflasyonun altında olmasının, yaşanan ekonomik krizlerin daha çok çalışanlar üzerine yığılması anlamına geleceğini ifade eden Aktaş, “Yani reel gelirin hızla düşmesi anlamına gelir. Peki bu enflasyon bir tek işçi ücretlerini düşürmek için mi yapılıyor? Hayır. Aslında kredi faiz oranlarını düşürmek için yapılıyor. Aslında bir nevi iş insanlarına daha ucuz kredi imkanı sağlanmaya çalışılıyor. Bir taraftan da bu durum çalışanların reel gelirinin ne yazık ki yıldan yıla düşmesine yol açıyor. Piyasaları tedirgin eden kısım da şu: Türkiye’de mevcut faiz oranlarını belirleyen Merkez Bankası TÜİK’in enflasyon oranına göre belirliyor. Bu enflasyon oranında faiz oranını enflasyon eğer gerçekçi değilse belirlenen faiz gerçek beklenen faizin çok altında olması piyasaları ayrıca başka bir şekilde tedirgin etmektedir. Yani bu bir tercih mi bilinçli yapılan bir şey mi bu temel varsayımı ben tartışmak istedim. Artık bu konuda mızraklar çuvala sığmıyor yani bu konuda herkes artık bir şey söylemeye başlıyor. İktisat hocası olarak bu benim de dikkatimi çeken konu. En başta bunun noktasında bir Türkiye’de gerçek faiz hesaplanmasında ciddi sorunlar oluşuyor. İki, eğer TÜİK’in belirlediği enflasyon oranları doğruysa gerçekten çalışanların fiyat artışları olması gereken çok çok altında olduğunu gösteriyor” ifadelerini kullandı.
“EĞER ÖYLE OLASILIK VAR İSE VAY HALİMİZE”
Bağımsız kuruluşların enflasyon araştırmalarının TÜİK’in rayına oturması açısından da önemli bir işlevi olduğunu ifade eden Aktaş sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu konuda ekonomistlerde de ciddi paylaşım olmadığını görüyorum. Bu yüzden ben bu konuya biraz işlevselleştirdim. İnsanların alımını düşüren en temel nokta bu. Bunu bile bile niye insanlar bunu tartışmıyor, masaya yatırmıyor, konuşmuyor anlamış değilim. Bu nokta çok çok önemli bence Türkiye ekonomisinde bence makroekonomik politikalarda gerçek verilerin olmaması ciddi sıkıntı. Şöyle düşünün: Gidiyorsun hastaneye hem doktor sizden laboratuvar tahlilleri istiyor. Bu taliler yanlış olursa doktorun tedavisi de yanlış olur. TÜİK’in verileri doğru olması gerekiyor eğer veriler doğru değilse eğer öyle olasılık var ise vay halimize. O zaman yaptığımız bilimsel çalışmalar ya da oluşturulan politikalar sağlıklı olmaz sağlıklı olmayacağı için de ilerde ciddi problemler beraberinde getirir. Yani aslında bu kurum ve kurulları işlememesi temel noktası kurum ve kurulların işlememesi, denetime tabi olması, şeffaf olması, özerk olması gibi konuları da beraberinde getiriyor.”
kaynak:mersin yaşam