Akdeniz Bakliyat, Hububat ve Yağlı Tohum İhracatçılar Birliği yayın organı olan Birlik Dergisi'nde Mersin'de Bakliyat sektörünün öncülüğünü yapan Abdurrahman Serttaş'ın başarı hikayesi yayımlandı.Gülşah Arslan'ın kaleme aldığı ve Birlik Dergisinin 11. sayısında yayınlanan başarı öyküsünü sizlerle paylaşıyoruz.
Abdurrahman Serttaş kimdir?
Malatya’nın bir dağ köyünde küçük bir evde yaşayan kalabalık bir aileydik. Hayvancılık yapardık. Yörükler gibi koyunlarımız vardı. Sonrasında bakliyata başladık, bakliyat ve zahirecilik yaptık. Zahirecilik nedir derseniz kepek, arpa, hayvan yemlerinin satışı. Malatya’da 3 tane büyük aşiret var. Drejan Aşireti, Sinan aşireti, Parçüken aşireti... Bunların hepsi besiciydi, daha önce besici olduğumuz için bütün yemleri benden alırlardı. Yemleri de vadeli verirdim. Yani 6 ay sonra besiyi sattıktan sonra bana parayı verirlerdi.
İyi kazanıyordum, bakliyatta da ithalat ihracat işi yapmaya karar verdim. Mersin’e yerleşip, bu işi ben yapacağım dedim.
Malatya’nın bir dağ köyünde doğan, büyüyen Abdurrahman Serttaş’tan biraz daha bahsedelim… Abdurrahman Serttaş kaç yaşında, evli mi, çocuğu var mı?
1942 yılında Malatya ili Hekimhan ilçesine bağlı Maman köyü Arguvan kazasında doğdum, orada büyüdüm, orada genç oldum. Gençlik yıllarımdan itibaren çiftçilik ve ticaretle uğraştım. 1962 yılında askerlik hizmetimi tamamladıktan sonra 1968´de köyümden ayrılarak Malatya merkezine yerleştim ve ticari hayatıma burada devam ettim. 1980 yılına kadar bakliyat, zahirecilik ve canlı hayvan ticaretiyle uğraştım.1980 yılında Mersin´e yerleşerek ticari hayatıma daha da büyüyerek devam ettim. İhracat benim işim dedim.
Peki, neden Mersin?
Mersin’e ihracat yapmak için geldim. İhracat yapmak için Mersin’in iyi bir liman olduğunu biliyordum. Buraya geldim, hızla büyüdüm. Bir kez Akdeniz birinciliği olmak üzere 5 kez vergi rekortmeni oldum. Mersin’den Avrupa’ya, Asya ve Arabistan’a, buradaki bütün büyük devletlere çok mal gönderdim. Ama o zaman ihracat kazanıyordu. Biz bu devletlere gün oluyordu 3-4 gemi yan yana götürüyorduk. Liman o zaman yabancılarda değildi. Türkiye’den 2 konteyner almak için beklerlerdi. Konteynır gelsin de mal yükleyip göndereyim diye. Sonrasında ihracat bitti.
İhracat nasıl, neden bitti diyecek olursanız; Hindistan, Pakistan’a gemilerle nohut, mercimek gönderiyorduk ama bugün için 9 milim bakliyat çıkardık biz, onlarsa daha iyisini yaptılar. 12 milim bakliyat çıkardılar. Şimdi Hindistan’dan, Pakistan’dan da nohut ithal ediyoruz. Aşağı yukarı 30 firma bu işin içinde, 7-8 milime nohut alıyorlar, bu malı da 12 milimlik fiyattan satıyorlar. İyi niyetli davranmıyorlar. Bu şekilde olmaz. Yani bu durumda yabancılar Türkiye’den çekildi. Avrupa, Araplar ve Hindistan gidip Kanada’dan alıyor. İhracatı elimizden aldılar. İhracat böyle öldü.
Ben bundan sonra dahili ihracata döndüm. Ankara, İzmir, Van olmak üzere Türkiye iç pazarına da mal veriyordum. Yaşlandığım için görevi oğluma verdim.
‘Uluslararası Pazar değil de ulusal pazarda Serttaş Markası her zaman vardır.’ diyebiliriz.
Dediğim gibi sonrasında bakliyat kısmını oğlum Ahmet’e verdim. Bir oğlum daha var Soner, Onunla birlikte artık bakliyatı bırakıp yemlik mısır işi yapıyoruz, büyük fabrikalara veriyoruz. Yemlik mısır 7-8 ayda çıkıyor, alıp, silolarım var, orada muhafaza ediyorum.
Ağırlıklı olarak hangi ürünleri ithal ve ihraç ettiniz?
Nohut, kırmızı ve yeşil mercimek, bakliyat olarak bunlar. İthal olarak pek uğraşmadım.
Serttaş Bakliyat nasıl büyüdü?
İthalat ihracat işine girmeye karar verdikten sonra, Mersin’e yerleşip bu ihracatı ben yapacağım dedim. Geldim bir büro açtım. 2 ev aldım, telex aldım, şimdi diz üstü olanlar çıktı.
Hemen ardından Avrupa’yı karış karış dolaştım. Bir kelime İngilizcem yoktu, okumam yazmam yoktu. Almanya, Fransa, İspanya, İtalya ve Avrupa’nın kökünü dövdüm.
Burada yabancı dilde öğrendiğim bazı bakliyat isimlerini bir kâğıda yazıp, oradan okudum. Gittiğim devletlerde en iyi komisyoncuyu buldum. Kartını alıp, kartımı verdim. Bu şekilde çalışmaya başladım. Tek kelime İngilizce bilmeyerek sattım ve muvaffak oldum. Geri döndüm memlekete.
Daha önce Drejan aşiretinden bahsetmiştim. 300-400 hanelik bir köy. Okulu yoktu. Malatya’nın bazı köylerinde de okul yoktu ve kız çocuklarını okula göndermezlerdi bu yüzden. Ben de dönünce başta Drajen aşiretinin köyü olmak üzere 6 tane okul yaptırdım.. Malatya'dan memnun bir şekilde ayrılmıştım. Malatya bizim memleketimizdir. Çünkü ben Malatya'da hem doğdum hem de doydum. Derler ki, 'Doğduğun yer değil, doyduğun yer önemlidir.' Ben Malatya'da hem doğdum hem de doydum. Ben Malatya'dan ayrılırken 6 katlı apartmanım vardı, Buğday Pazarı'nın başkanıydım ve muazzam da para kazanıyordum. Bir meslektaşımla alışverişten dolayı tartışıp, 'Ben de ihracat yapacağım' kararı ile Mersin'e yerleşerek ihracat işine girdim. Bu nedenle hayır işlerimi Malatya'da yapmaya karar verdim.
Mersin’e pek fazla yatırım yapmadım ama Mersin‘de para kazandığım için Mersin’e bir camii ve sağlık ocağı yaptırdım. 1980'den 1990'a kadar Mersin'de 5 kez vergi rekortmeni oldum. 1997 yılında vergi rekortmenleri arasında Türkiye 9.'su oldum. Akdeniz bölgesinde ihracatta en fazla dolar girdisi sağlayanlardan birisi oldum. Ciddi istihdam alanları yarattım. 6 tane Sortex aldım. Türkiye’de çok az sortex’i olan vardı. Mısır’a çok fazla rağbet olduğu için uzun kuyruklar olurdu. Çok şükür bu günlere geldik. Şimdi bakliyat işini oğlum Ahmet’e verdim.
Daha önce Türkiye’de bakliyat neredeydi ve ithalat/ihracat nasıldı, şimdi nasıl?
Benim geldiğim sene ihracat ve ithalat 1. sıradaydı. Şimdi ise açıkçası köylüler tembelleşti, bakliyat ekmediler, biçmediler. Yaptığımız bakliyat kısmı yurt dışında ithale döndü ve bunlarda da işin hileli yoluna başvurdular. Bir kısım Mersinli var, 12 ml yerine 7 ml tahıl kapatanlar var, onlar öldürdü ihracatı.
Bakliyatın ana merkezi Mezopotamya ancak günümüzde ithal eden olduk. Bunun sebebi nedir?
Gana işe çok girişti ve dünyada tek oldular neredeyse, tabi bunun en büyük etmeni ise köylülerin tembelleşmesi. Buna neden olan şey ise; şehirlere göç etmeleri, arazilerin bölünmesi. Türkiye’de bir devir döndü, ben 80’de geldim, ithalat ve ihracat o zaman da bugünkü gibi olsaydı ben gelmezdim.
Mersin'e gelirken Malatya'daki 6 katlı apartmanımı satarak gelmiştim. Yani Malatya'da kazanarak gelmiştim. Malatya’da ailem, köyüm, köylüm, akrabalarım var. Hiç kopmadım. Mersin’e geldim, burada kazandım ama memleketime yatırım yaptım.
Birçok iş insanı büyüdükçe Mersin dışına çıktı. Siz hiç Mersin’den çıkmayı düşündünüz mü?
Hayır, ben İstanbul’a 90’da gittim, Taksim’de bir bürom vardı. Boğazda yalım vardı. Çanakkale’de ihracat yapıyordum. Çanakkale’de eşek baklası vardı, onu alıp İtalya’ya veriyordum. Yani İstanbul’u gördüm, orada yaşadım ve orada yapamayacağımı anladım.
İstanbul’da, Taksim’de ofisinizin olduğunu söylediniz. Şu an Türkiye’de Serttaş Bakliyat’ın başka bir ofisi var mı?
Hayır, kardeşim Mehmet Bursa’da bir ofis açtı ama randıman alamadığı için kapattı.
Mersin gibi değil diğer yerler. Mersin büyük bir yer, limanı çok büyük.
Uluslararası ticarette komisyoncular ile anlaştınız, uluslararası tesisleriniz oldu mu?
Hayır, yıllık tuttuğum bir ajandam vardı. Hesaplarımı oradan yapardım. En birinci, en iyi komisyoncular ile anlaştım. Onlar aracılığı ile büyük güzel işler yaptım.
Yaşayan en eski bakliyatçısınız, bu tanım doğru bir tanım mı? Sizinle ticarete başlayanlar şimdi nerede?
Kimi öldü, kimi bitti. Eski büyük bakliyatçı kalmadı. Şu an kimseyi görmüyorum.
Bu başarının sırrı nedir?
Sırrım köyde yetişmiş olup fakirliği görmüş olmam. Pişerek geldim yaşayıp geldim, dişimle tırnağımla geldim. Ama geldiğim yeri asla unutmadım. Bu da işime daha büyük bir azim ile tutunmamı sağladı. Başarının sırrı işte bu; “işe sahip çıkmak”.
Peki, neden okul yaptırdınız?
Peygamber’e bile “İKRA” dendi. Ben okulu camiden daha üstün gördüm, okul daha doğru bir proje. Ben ilkokul diplomasını bile dışarıdan aldım. Malatya'daki iş yerime yem almaya gelen bir öğretmen bana, 'Diploman yoksa yarın ehliyet bile alamazsın' deyince Çarmuzu İlköğretim Okulu'ndan ilkokul diploması aldım. Okul, insanları cahil olmaktan kurtarıyor. Bu kanaatimden dolayı okul yapmaya yöneldim. En iyisi ve en hayırlısının okul yaptırmak olduğuna karar verdim. Okul yapımı hem memleket için ve hem de toplum için daha hayırlı olduğuna inanıyorum.
Ticarete atılmayı düşünenler için tavsiyeniz nedir?
Ticarette emek vereceksin, kazanıp kendini dev aynasında görmeyeceksin. Dününü unutmayacaksın. Ben nereye gittiysem çalışanlarımı düşünüp, yanımda taşıdım. Özünüzü asla kaybetmeyin.
Teşekkürler…
Söyleşi: M. Gülşah Arslan
Temmuz / 2019 MERSİN