Nedense bayramlarda,seyranlarda bir tuhaf olur içim. Kimsesizleri düşünürüm evlerinde, huzurevlerinde, sokaklara terk edilmiş çocukları düşünürüm. Hapishanelerde kapıyı gözleyen mahkumları; hastane odalarında yaşama tutunmaya çalışan canları…
Geçen bayram da öyle oldu; Mersin Şehir Hastanesinin onkoloji bölümünde buldum kendimi. Orda yatanım yoktu aslında; davet de edilmemiştim; ama gittim.
İyi ki gitmişim diyorum şimdi.
Adı bende saklı bir kadının öyküsü bu.
O bana anlattı;yazabilirsin dedi:
Daha on sekizindeymiş o yıllar. Yağız bir delikanlıya kaptırmış gönlünü. Boş gezenin önde gideni demişler, vermemişler; o da kaçmış. Gemileri yakmış anlayacağınız. Ailesi bir tarafta, sevdiceği dizlerinin dibinde.
Yeri gelmiş kuru soğanla idare etmişler ; kimileyin aç uyumuşlar birbirlerine sarılarak.Ama mutluymuşlar. Derken bir de çocukları olmuş dünyalar tatlısı. Darısı dostlar başına. Sonra beklenmedik bir kaza. Ölmüş sevdiği adam. Dünyalar başına yıkılmış; yapayalnız kalıvermiş bir çocukla ortalarda. Anam babam diyememiş; o cesareti bulamamış yüreğinde.
Eyvah ki ne eyvah!
Ablası dayanamamış, almış evlerine götürmüş bunları. Eve ağır gelmiş olmalılar ki baba, birisine kuma verivermiş. Çocuklu kuma. Adamın eşi felçli, yatalak. Adamın gözü dışarıda. Ayyaş,sarhoş. Yatmadan yatmaya geliyor eve; ama önce bir afra bir tafra. Saçlarından saçlarından çekip vuruyor yere kadıncağızı. Yemeğin tuzu bahane.
Çocuğu hastalanmış bu ara. Doktora götürmüş doğal olarak; sıradan bir soğuk algınlığı işte; geçecek…
Gelmişken kendi şikayetini de anlatıvermiş o ara. Filimler, tahliller derken kanser. Biraz da geç kalınmış üstelik.
Şimdi hastanede. Yapayalnız; ama mutlu.
Başındaki peruğu çıkarıyor usulca; o güzelim dalgalı saçları yok artık…
Eve döndüğünde diyor gözleri nemli; saçlarımdan tutup çekemeyecek artık...
Dört bi yan insanlık dramı...
Mustafa Esmer Cengiz