ABİDİN YAĞMUR
Belediye başkanlığı kıyak iş.
Bir partiye kaydoluyorsun, aday adayı oluyorsun, partin seni aday gösterirse, halk da oy verirse belediye başkanı oluyorsun.
Bir dönem daha gösterirse, bir dönem daha oluyorsun.
Bir dönem daha, bir dönem daha…
*
Fakat belediye başkanlığı da biraz kimya işi gibi.
Herif, “Kimyada zehir yoktur, miktar vardır” demiş ya.
Belediye başkanlığı işi de o hesap; miktarı kaçırınca, birkaç dönem yapınca kendini partiden üstün görmeye başlıyorsun.
“Ben, ben, ben” diyorsun.
“Ben her halükârda aday da olurum he türlü seçilirim de” diyorsun.
Güç zehirlenmesi yaşıyorsun.
Zehirlenmenin etkisiyle gerçeklik algını yitiriyorsun.
Hafızan zayıflıyor.
Öncelik ve sonralık algın tersyüz oluyor.
Sen farkında olmuyorsun ama senden soğuyanların sayısı hızla artıyor.
Artık işin gücün herkesi dizayn etmeye çalışmak oluyor.
Tek doğru olduğunu düşünüyorsun.
Herkesle kavga ediyorsun.
Şehir geriliyor.
*
Derken seni 25 yıl boyunca belediye başkanı yapan partin, seni değil de bir başkasını aday yapmak istiyor.
Deliye dönüyorsun.
İpleri koparıyorsun.
Köprüleri atıyorsun.
Kendini 200 yıllık bir siyasi gelenekten, yarım asırlık bir partiden üstün görüyorsun.
Partinin davasını değil kendi adaylığını öne alıyorsun.
“Madem ben aday değilim başka partiye giderim” diyorsun.
Kapıyı çekip çıkıyorsun…
*
O arada gerçekle yüzleşemeye başlıyorsun.
“Ben her türlü aday olurum” diyordun ya mesela, bakıyorsun ki o işler pek de öyle değil.
“Kesin kazanırım” diyordun ya mesela, bakıyorsun ki o da öyle kolay değil.
Derken bir bakıyorsun aday bile olamamışsın!
Nasıl olmuşsa, senin gibi kurt siyasetçi adaylık evrakını zamanında teslim edememiş!
Vah vah!
Ne kadar gerçekçi senaryo değil mi?
*
Belediye başkanlığının güç zehirlenmesinin etkisi kolay geçmiyor.
Seçimler bitiyor…
25 yıl belediye başkanlığı yapmış biri olarak gözün hala koltukta kalıyor.
Bu kez kendini hem partiden hem ittifaklardan üstün görüyorsun.
Yani ülkenin durumu değil, senin hırsların önemli oluyor!
Çünkü sen herkesten üstünsün!
Gerisi teferruat!
*
Zoraki üye olduğun, sudaki zeytinyağı gibi hep ayrık durduğun partin birkaç partiyle ittifak yapmış.
Ama sen karanlık birkaç gazeteci, birkaç sosyal medya trolü bulup habire o ittifakın belediye başkanına saldırıyorsun onlar aracılığıyla.
Hep sütre gerisinden atış yapıyorsun.
Hep kaçak dövüşüyorsun.
Hep arkadan çelme takıyorsun.
Soran olursa, “Ben bilmem basın yazmış” diyorsun.
Ama basın dediğin senin basın büron zaten!
Örgütçüsün.
Paralel işleri seviyorsun!
*
Oysa ittifaka dahil olan partinin belediye başkanı seni kurtların önüne atmıyor aylarca.
Hatta iade-i itibar yapıyor sana.
Sen, öyle bir iklim, öyle bir linç ortamı yaratmıştın ki selefin gözaltına alınmıştı!
Yeni belediye başkanı sana bunu yapmıyor.
Yolsuzluk şu bu iddialarına mecliste direniyor, seni öne atmıyor.
Hatta seni yanına alıp açılışa da gidiyor.
Ama sen birkaç karanlık gazeteciyle birkaç karanlık troller belediye başkanına bel altından vurmaya, çelme takmaya, itibar suikastı yapmaya devam ediyorsun.
*
Günün birinde sana siyasi eleştiri kaideleri içinde eleştiri yapan, “borç bıraktı” filan diyen belediye başkanına, aynı şekilde yanıt vermek yerine hakaret ediyorsun.
“Psikoloğa git” diyorsun.
“Bunun ayıbı yok” diyorsun.
Sonra yerel basın senin bu çıkışını “Millet İttifakında çatlak” başlığıyla haber yapınca da basına ayar veriyorsun…
“Millet İttifakının arkasındayız” diyorsun.
“Biz Mersin’de ittifak yapmadık zaten” diyorsun.
Bunu yazarken muhtemelen, senin partinin sayın genel başkanının, sabah akşam sövdürdüğün, sütre gerisinden ateş ettirdiğin belediye başkanıyla daha 9 ay önce aynı platformdan Mersinlileri selamladığını unutuyorsun.
Ya da unutmuyorsun…
Bal gibi biliyorsun…
Ama 2019’da kendini partinden üstün gördüğün gibi, 2022’de de kendini, kendi siyasi hırsını Millet İttifakından üstün görüyorsun!
*
Eğer kendi siyasi hırsınızı, Türkiye’nin geleceğinden daha önemli görüyorsanız, sizin için milyonlarca insanın hassasiyeti değil de kendi siyasi pozisyonunuz önemliyse…
Kendinizi herkesten ve her şeyden üstün görüyorsanız…
Bunun ayıbı yok…
Bir psikoloğa gidin…
Yok ben öyle değilim diyorsanız, bu cümleleri üzerinize alınmayın, psikoloğa gitmeyin!
kaynak:mersin yaşam