LGBTİ+ aktivisti Kaan İpek (22), “Aslında biz de buradayız, bakın yaşıyoruz, haklarımız var, sizinle eşitiz” bunu anlatmak, haykırmak için Onur haftası çok önemli” diyor.
“CİNSEL YÖNELİMİMLE “KENDİM” OLABİLMEM OLANAKSIZ GÖRÜNÜYOR”
İpek, “Çok fazla kalıplaşmış söz ve özel yaşamımızda bu sözlerin bir tokat gibi yüzümüze çarptığı gerçeği var. En başta “LGBTİ+ hakları insan haklarıdır” sözünü duymayanımız yoktur. Sosyal medya gücü sayesinde geçenlerde bu etiketle gündemdeydik. Ancak sadece sosyal medya gündeminde. Gerçek hayattan bizi koparmak istediklerinde yokmuşuz gibi davranmalarının yanı sıra, bu sloganı yazarken bile ufak bir utanma geliyor çünkü tabii ki bizim haklarımız eşittir insan hakları! Kendi yaşantımda haklarımı ihlal edecek agresyon durumlarıyla çok fazla karşılaşmasam da birçok örnek verebilirim, maalesef. En başta bölümüm gereği İngilizce öğretmeni olmayı düşünüyorum fakat cinsel yönelimimle “kendim” olabilmem olanaksız görünüyor. Ya da bir trans bireye kurumsal herhangi bir alanda asla iş imkânı sağlanmadığını biliyor muydunuz? Benimki olanaksız bir durumdayken, trans bireylerin imkânsız durumda. İnsanın temel haklarının elinden alınması ne acı ama bir o kadar da gerçek” diyor.
LGBTİ+ aktivisti İpek, Onur Haftası ile ilgili olarak da şunları söylüyor: “Onur kavramına baktığımızda öncelikle insanın kendisini özgürce ifade edebilmesi yaşamsal bir hak. Aslında Onur Yürüyüşü de bir görünürlük mücadelesi. Bu hak mücadelesine ses olmak, harekete geçmek, birlik olmak ve haykırmak gerek. Bunu da kendi sınırlılıklarımız dahilinde yasal haklarımız çerçevesinde gerçekleştiriyoruz. Her ne kadar nefrete ve şiddete maruz kalsakta biz aşkı savunuyoruz. Her yürüyüşümüz Onur Yürüyüşü.”
“ONURLU, YALANSIZ YAŞAMAMA İZİN VERİN”
Cinsel yönemlimlerinden dolayı yaşamlarının her alanında tacize maruz kalan LGBTİ+ bireyler çalışma hayatında da ayrımcılığa uğruyor ve kimlikleri konusunda açık davranamıyor.
Psikolojik danışman (trans erkek) Baran (26) şunları söylüyor: “Açık kimlikli değilim çünkü dış görünüş açısından natrans birey olarak görünüyorum, bu sebepten kimliğimi özellikle gizlemesem de söyleme ihtiyacı duymuyorum. Bazı durumlarda ise söylemekten çekiniyorum. İş başvurularımda transseksüel birey olduğumu belirttiğimde hep olumsuz dönütler aldım. Daha sonra kendimce bir karar alarak kimliğimi açıklamadan nasıl görüyorlar, nasıl tanımlamak istiyorlar ise öyle düşünsünler diyerek başvurularımı tekrar yaptım. Bu şekilde bir dershanede bir süre rehber öğretmenlik yapmaya başladım. Ameliyat olabilmek için çalışmak zorundayım. Ancak biyolojik kimliğimle çalışmak beni zorladı, bu durumu mecburen idare etmeye çalıştım. Kendim olabilmek için verdiğim bu mücadelede yine kendim olmamam gerekiyor ki insanlar beni kabul etsin. Kimsenin cinsel yönelimi ve kimliği nedeniyle mağdur olmaması gerekiyor. Ben yalansız yaşamak, kendim olmak istiyorum. Benim onurlu, yalansız yaşamama imkân verin”
“ANAYASAL BİR HAK”
Avukat Ezgi Özkan, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, bireylerin fikirlerini açıklamak ve savunmak için bir araya gelebilmesi olanağını içeren anayasal bir hak olduğunu ifade etti. Özkan, “Demokratik tepkilerin dile getirilebilmesi, suç olmayıp aksine çoğulcu demokrasi ve hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Barışçıl nitelikli toplanma özgürlüğü yönünden, kolluğun müdahalesi ölçüsüz olacaktır. Bu nedenle muhalif kesimlerce düzenlenen barışçıl protesto ve eylemlerde sıkça karşılaştığımız polis şiddetinin hukuksuz olduğu tespiti son derece önemli. Onur Haftası bağlamında, çok daha katmanlı bir ayrımcılık, nefret ve şiddetle baş etmeye çalıştığımızı da ayrıca söylemeliyim” dedi.
“YASAKLAMALAR HUKUK DIŞI”
Onur Yürüyüşü’nün 2015 yılından beri yasaklanmasının hukuk dışı olduğunu vurgulayan Özkan, “Valilikler, çoğu kez OHAL’i neden göstererek LGBTİ+ temalı her şeyi sınırlama yoluna gittiğini; süresiz, sınırsız, açık ve net olmayan herhangi bir yasaklamanın hukuki olduğundan bahsedilemeyeceğini aktardı. Özkan, üstelik bazı yasaklama kararları, mahkemelerce hukuka aykırı bulundu. Ancak yürütmeyi durdurma kararları verilmediğinden, geçtiğimiz yıllarda birçok şehirde düzenlenen Onur Haftası etkinlikleri, tehdit ve ihlallere açık hedef olacak şekilde gerçekleştirildi. Biz biliyoruz ki özellikle toplumsal cinsiyet ayrımcılığına uğrayan dezavantajlı toplulukların örgütlenme ve toplanma özgürlüğüne yönelik özel önlemler alınmalıdır. İdare veya üçüncü kişilerden kaynaklanan engelleme ve tehditlerin önüne geçmek, yasalarca sağlanan korumanın fiili olarak da sağlanması, devletin yükümlülüklerindendir” ifadelerinde bulundu.
“GERİCİ KAMPANYALAR ŞİDDETİ TETİKLİYOR”
Son yıllarda cinsiyet eşitliği tartışmaları cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim çeşitliliğinin sıkça dile getirilmesi gerici kesimlerin tepkisine neden oldu.
Özkan, LGBTİ+ karşıtı kampanyaların toplumun hassas değerlerine zarar verildiği, aile kurumunun bozulduğu gibi temelsiz iddialarla kendine zemin bulmaya ve meşruiyet kazanmaya çalıştığını, aslında kadına ve LGBTİ+’lara yönelik şiddeti körüklediğini ifade etti. Özkan, “Oysa toplumun huzur ve barış içinde yaşaması, bir kesimin diğerinin varlığını kabullenmesiyle mümkün. Tahammülsüzlük ve nefret söyleminin nefret suçuna dönüşmesi ise en hafif deyimle kaygı verici” dedi.
Haber: Zeliha Çakan
Kapak fotoğraf: Abidin Yağmur/Arşiv