İlk huzurunuza çıkarıldığımda sanırım daha sekiz yaşlarındaydım. Bizleri kaldığımız çocuk yuvasından alıp götürmüşlerdi Anıtkabir’e. Nasıl heyecanlanmıştım anlatamam.
Başımızdaki öğretmen bize sizi anlattıkça yüreğim dışarı çıkacak gibi olmuştu o an.
Yattığınız yerden kalkmanızı, bana sarılmanızı o kadar çok istemiştim ki… Ellerinize sarılmak, öpmek; sonsuza dek öpmek isteği oluşmuştu içimde.
Aradan yıllar geçti sevgili Atam; ve ben hala aynı duygular içindeyim.
Bir insan nasıl oluyor da bu kadar seviliyor; nasıl oluyor da ölümsüzleşebiliyor. Gittikçe saygınlaşabiliyor böyle!
İşte bunu aradan yıllar geçtikçe,olgunlaştıkça, okudukça,dinledikçe anladım.
Dahiydiniz;bu bir, gerçek;
vatanseverdiniz,milletinizi çok seviyordunuz , bunlar da doğru.
Çok iyi bir savaşçıydınız aynı zamanda, iyi bir komutan, iyi bir kahraman. Liderdiniz siz.
Bağımsızlık ve özgürlük tek karakterinizdi sizin, biliyorum.
Çocukları ne de çok severdiniz!
Yoksulun yanında , yoksulluğun karşısındaydınız hep.
Az zamanda yaptıklarınız ortada.
Bir ulusu ölümden, esaretten kurtardınız siz.
Eğilip bükülmeden nasıl yaşanırı öğrettiniz bize.
Bilimden yanaydınız, bilmekten yana.
Her Alanda; ama her alanda söyleyecek bir sözünüz vardı ve söylediniz.
Ve her dediğinizin arkasında oldunuz herdaim. Onu yapacak inancınız ve gücünüz vardı, biliyorum.
Dört koldan kuşatılmış, can çekişen bir halkı örgütlemek, ikna etmek her baba yiğidin harcı olmadığını herkesler bilir. Siz bunu yaptınız.
Atam,
İsteseydiniz imparator, kral, diktatör olabilirdiniz siz; istemediniz.
Bize layık gördüğünüz Cumhuriyeti kurdunuz, hilafeti kaldırdınız, laik kıldınız bizi.
Peş peşe gerçekleştirdiğiniz devrimlerle yıkılmaz kıldınız bizleri, bizi biz kıldınız; insan kıldınız. Ne mutlu size!
Sevgili Atam,
Ta o zamanlar bizi uyarmıştınız. ‘İktidara gelenler, başkalarının emelleriyle…‘ demiştiniz.
Bu topraklara ektiğin çınar her geçen gün biraz daha dallanıp budaklanıyor; yıkılmaz oluyor.
Siz rahat uyuyun Atatürk'üm...
Mustafa Esmer Cengiz...