|
Mersin İçinde Bambaşka Bir Mersin...
|
|
|
|
Soyadı Eliballı İsmail’in. Yaşamıyla, yaşantısıyla yüzde bir milyon tezat bir soyad.İş yok, diyor ağlamaklı. Yemek içmek yok;arayan soran yok; yardım eden yok. Yok yok…
|
|
|
|
Arka sokakları yazmak için şehrin dışına çıkmaya gerek yokmuş; anladık. Özgür Çocuk Parkı'ndan Çetinkaya'ya kestirme yoldan gitmeye kalkışırsanız kendinizi bambaşka bir dünyada bulabilirsiniz mesela. Başı boş atlar, eşekler, tavuklar , horozlar, kediler köpekler arasında bulabilirsiniz kendinizi. Şaşırır kalırsınız. Sadettin Bey İlköğretimin bulunduğu semtten söz ediyorum. Sokaklar çamur deryası; her taraf su birikintisi. Köşe başlarında itişen kakışan çocuklar. Terk edilmiş konakların bahçelerinde ziftlenen gençler. Dokunsan üzerine yıkılacak evler. Acaba bu evlerde de yaşayan var mıdır merakı dürtükler sizi. Sokağın birine daldık. Metametli yer demişlerdi buralar için. Ne olacaksa olsun. Bahçesini süpüren yalın ayak bir bayan ilk gözümüze çarpan; eteğinde çocukları. Başlarında dikilen karayağız bir adam. Onlar bize bakıyor şaşkın, biz onlara. Selamlaştık. Tam üstüne basmışız; aradığımız yer orasıymış meğer. Adı: Demir; soyadı Arayan olan bu adam ilgileniyor bizimle.
Çöpçülük yapıyormuş;işler her geçen gün biraz daha kötüye gidiyormuş. Günde on lira, diyor Demir baba., bilemedin on beş.Üç çocuk ellerinizden öper, iki de biz. Bir de İsmail. Aynı bahçenin içinde, bitişik bir odada kalıyormuş İsmail. Akrabalarıymış. O da çöpçü. Dağ gibi bir adam çıkıyor bitişikteki odadan.Saç sakal, üst baş perişan. Elimdeki fotoğraf makinesini görünce gazeteci olduğumu anlıyor hemen. Çek, çek, diyor; çekinme çek! Aha bu ahırda yaşıyorum ben de. İçeri giriyoruz çekine çekine. Zemin çıplak ve çamur.Plastik bir sandalyenin üzerinde çatıdan damlayan yağmurla ıslanmış yatak yorgan. İçinde ne olduğu bilinmez karton kutular üst üste.Gerisi pılı pırtı.İçerinin ağırlaşan kokusu dayanılacak gibi değil. Bir cardon geçiyor ayaklarımızın arasından; kediler kaçışıyor. Soyadı Eliballı İsmail'in. Yaşamıyla, yaşantısıyla yüzde bir milyon tezat bir soyad.
İş yok, diyor ağlamaklı. Yemek içmek yok;arayan soran yok; yardım eden yok. Yok yok… Bütün mahalle öyleymiş anlattıklarına göre. Aha şurası, iki adım yer. Yürüyerek on dakika bile değil. Git, herhangi bir kapıyı çal. Gözlerinle gör acı gerçeği;acı çığlığı kulaklarınla işit. Elini vicdanına koy sonra; dinle, düşün. Gogol'un Ölü Canlar'ı bunlar. Terk edilmiş, unutulmuş, gözden çıkarılmış. Işıl ışıl bulvarların arasında zifiri bir karanlık. Ve o karanlıkta can çekişen canlar. Görmediğiniz, göremediğiniz ya da görmek istemediğiniz. Mustafa Esmer Cengiz
|
|
|
|
|