Mersin Ticaret ve Sanayi Odası (MTSO) Eğitim ve Kalkınma Vakfı, ‘Son Depremler Işığında Türkiye’nin Deprem Gerçeği ve Mersin’ Konulu konferans düzenledi. Gazi Üniversitesi’nden Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Süleyman Pampal ile Mersin Üniversitesinden Dr. Öğretim Üyesi Ertuğrul Gödelek’in konuşmacı olduğu konferansa MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, Meclis Başkanı Hamit İzol, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mustafa Özdamar, Eğitim ve Kalkınma Vakfı Başkanı İsmail Özgüven ile oda üyeleri ve öğrenciler katıldı. Toplantının açılışında konuşan MTSO Eğitim ve Kalkınma Vakfı Başkanı İsmail Yavuz Özgüven, “Deprem bölgesindeyiz ve artık depremle yaşamayı öğrenmeliyiz. Risklerimizi en aza indirmek için neler yapmamız gerektiğini öğrenmek adına bu konferansı düzenlemek istedik” derken; MTSO Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Kızıltan, “Deprem felaketin ötesinde bir yıkım ve üzüntü yarattı. Pandemi bize hijyenin önemini, deprem ise denetim ve kontrollerin önemini anlattı” ifadelerini kullandı.
Pampal: “Mersin’in o kadar korkacağı bir durum yok”
Konuşmasına Türkiye’nin depremselliği hakkında bilgi vererek başlayan Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Süleyman Pampal, yaşanan son depremin yıkımının neden yüksek olduğuna ve hangi yönleriyle dünyada bir ilk olduğuna değindi. Ardından Mersin özelinde değerlendirmeler yapan Pampal şunları söyledi:
“Ben Mersin özelinde 10 yıl çalıştım. Bölgenin jeoloji haritasını çıkardım ve gayet iyi biliyorum. Mersin’in Ecemiş, Namrun, Mut, Ovacık fayı var. Bunların dışında tarihi faylar var. Bunların üreteceği depremler en fazla 6-6,5 büyüklüğe kadar olabilir. Bunlara karşı tedbirli olmak gerek. Sizi etkileyecek bir diğer fay, uzak olmakla birlikte Kıbrıs’ın güneyi. Bu bölge Afrika levha sınırında. Orada 8 ve üzeri deprem olma ihtimali var ama yakın geleceği kastetmiyorum. O levhanın hızı çok düşük ve yakın zamanda bir deprem olma ihtimali görünmüyor. Adana’da daha küçük ölçekli faylar var. Orada da bir deprem olması halinde Maraş depremini hissettiğiniz ölçüde hissedersiniz. Bu nedenle Mersin’in şu an için o kadar korkacağı bir durum yok.”
“Mersin depremden muaf bir yerleşim alanı değil”
Ancak bugünden yarına olmasa da Mersin’in depremden muaf bir yerleşim alanı olmadığını vurgulayan Pampal, uzun soluklu da olsa önümüzdeki süreçte depremle yüzleşmesinin kaçınılmaz olduğunu söyledi. Hazırlanmak için zamana sahip olmasını bir avantaj olarak gösteren Pampal, “Mersin’de denize yakın olan zeminler alüvyon dediğimiz en kötü zeminler. Kıyıdan uzaklaştıkça sağlam kayalara yaklaşıyorsunuz. Deprem anında özellikle sahil kesiminin deprem ivme değerini çok artıracak yer altı suyu da var. Bu nedenle kentin Kuzey ve batıya doğru gelişmesinde fayda var. Denize yakın yerler tarıma açılabilir. Üç kuruş fazla kazanacağız diye geleceğinizi tehlikeye atmayın. Mersin’de çok katlı betonarme yapıların önemli kısmı dayanıklı değil. Bunların hızla gözden geçirilmesi gerek” ifadelerini kullandı.
Kentsel dönüşüm yasasının önemli avantajlar sağladığına da dikkat çeken Pampal, belediyelerle işbirliği içinde imar kolaylığı sağlanarak, vatandaşın da cebinden gücünü aşacak paralar çıkarılmadan yapıları güçlendirmenin mümkün olduğunu söyledi. Pampal sözlerini, “Binalarınızı güçlendirme çabasına girin. Kaderinizi beklemeyin, kaderinizi kendiniz çizin” diye tamamladı.
Gödelek: “Ruhunuzdaki kolon kiriş yapısı ne kadar sağlam?”
Mersin Üniversitesi’nden Dr. Öğretim Üyesi Ertuğrul Gödelek ise ‘Deprem ve Psikolojik Travma’ konulu sunumunda doğal afetlerle psikolojik olarak başa çıkma yöntemlerini anlattı. Mersin’deki hemen herkesin travma yaşamış birer depremzede olduğuna işaret eden Gödelek, “Biz de Mersin’de sallandık ve çok korktuk. Özellikle yüksek katlarda oturanlar ciddi travma yaşadı” dedi. “Sadece binaların değil, sizlerin kolonlarınız, kirişleriniz sağlam mı? Radye temeliniz var mı?” sorusunu yönelten Gödelek, “Travma vücuttaki bir hasardır, kafa travması, beden travması gibi ama ben psikolojik travmadan bahsediyorum. Bu, görünmez ama etkisi çok olur. Ayrıca hemen şu anda kendisini göstermeyip depremden 3-5 ay ya da bir yıl sonra da gösterebilir ki buna travma sonrası stres bozukluğu diyoruz. Ciddi bir rahatsızlıktır ve tedaviye de direnir” dedi. Bu sıkıntının oluşumunun da aynen binalardaki kolon kiriş yapısı gibi insanın da psikolojik yapısının ne kadar güçlü olduğuna göre değişeceğini kaydeden Gödelek, alınacak psikolojik dayanıklılık eğitimleriyle yapının güçlendirilebileceğine dikkat çekti.