Mersin Barosu yaptığı savunmada, “Anayasamızın 87. maddesi uyarınca, kanun koyma, değiştirme ve kaldırma yetkisi sadece TBMM’nin yetkisinde olduğu açık olup, kanunlar hakkında yürütmenin işlem yapması fonksiyon gaspıdır ve yok hükmündedir. Cumhurbaşkanlığı, temel kişi haklar ve özgürlükleriyle ilgili kararname çıkaramaz” ifadesini kullandı.
Danıştay tarihinin en kalabalık duruşmasına Baro Başkanı Av. Gazi Özdemir, yönetim kurulu üyeleri, Mersin Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Av. Arzu Günay ve merkez üyesi avukatlar, diğer barolardan çok sayıda avukat, sivil toplum örgütleri ve siyasi parti temsilcileri katıldı.
Mersin Barosu ile birlikte 12 baro, sivil toplum örgütleri ve siyasi parti temsilcileri duruşmada iddialarını ve savunmalarını yaptı.
Duruşma salonunda savunma yapan Mersin Barosu Başkanı Av. Gazi Özdemir, “Bu salonda adalet mülkün temelidir yazıyor. Biz hukuk hukukçuların ve siz heyetin de çok büyük tarihsel bir sorumluluğu ve görevi var. Gerçekten de adaletin mülkün temeli olduğunu bizden sonraki nesillere aktarmak istiyorsak, İstanbul Sözleşmesi’ni yaşatmalıyız. İstanbul Sözleşmesi’ni yaşatmak için hukuki mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğimizi siz değerli heyete ve haziruna bildirmek istiyorum” dedi.
Daha sonra Mersin Barosu adına Kadın Hakları Merkezi Başkanımız Av. Arzu Günay, Mersin Barosu yönetim kurulu üyesi Av. Hatice Us ve Mersin Barosu TBB Delegesi Av. Fatma Demircioğlu savunmalarını yaptı. Savunmada şu ifadelere yer verildi:
“HUKUKA AYKIRI OLDUĞU VE İPTALİ GEREKTİĞİ AÇIKÇA ORTADADIR”
“20.03.2021 tarihi, İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararı ile birlikte biz kadınların şiddete karşı korumasız kaldığımız, hukukun, Anayasa’nın katledildiği bir gündür. Biz buraya Özgecan Aslan’ın, Av.Dilara Yıldız’ın, Raziye Oskay’ın, Eda Nur Esendere’nin, Başak Cengiz’in, Sinem Sökmen’in hakkını savunmak için geldik. Hukuk fakültesine başladığımız ilk yıllardaki hukuka olan inancımızın boşa çıkmaması, siyasi baskılar olmadan karar verilmesi umuduyla karşınızdayız. Biz bir hukukçu ve bir kadın olarak, siz Danıştay hakimlerinden beklediğimiz sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Uluslararası Sözleşmeler, kanunların uygulanarak, en temel hakkımız olan yaşam hakkımızın korunmasını talep etmektir.
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye yönelik Cumhurbaşkanlığı kararı hukuka aykırıdır ve iptali gerekmektedir. Milletlerarası antlaşmaların özelliği itibariyle, onaylanmasında yasama ve yürütme arasında bir görev paylaşımı söz konusudur. Uluslararası sözleşmelerin onayı Anayasa’da 2 aşamalı olarak öngörülmüş, 1.aşama Anayasa’nın 90. maddesi gereği yasama tarafından ‘uygun bulma kanunu’ çıkarılarak onaylanması, 2. aşama ise Anayasa’nın 104. maddesi gereği yürütmenin ‘yasamanın uygun bulma kanunu’ ile onayladığı sözleşmeyi onaylaması ve yayımlanmasıdır. Bu şekilde ‘uygun bulma kanunu’ ile TBMM’den ve sonrasında yürütmeden onay alan milletlerarası anlaşmalar Anayasa’nın 90/5. maddesi gereği kanunu hükmündedir.
Kanuni durum böyleyken 20.03.2021 tarihinde İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeye yönelik Cumhurbaşkanlığı kararının hukuka aykırı olduğu ve iptali gerektiği açıkça ortadadır. Anayasanın 104. maddesinin 17. fıkrasında ‘Cumhurbaşkanının yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabileceği ancak Anayasa’nın temel kişi haklar ve ödevleriyle ilgili Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamayacağı’ hüküm altına alınmıştır.
“FONKSİYON GASPIDIR VE YOK HÜKMÜNDEDİR”
Görüldüğü üzere Cumhurbaşkanı’nın kararname çıkarma yetkisi yürütme yetkisine ilişkin olup, temel hak ve özgürlüklerle ilgili konular kararnameler aracılığıyla düzenlenemez. Şu durumda açıkça bir yetki ve fonksiyon gaspı yapılmıştır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi de yok sayılmıştır. Milletlerarası antlaşmaların feshedilmesine ilişkin işlemlerin Cumhurbaşkanı’nın yürütme yetkisinde olmayıp, TBMM’nin yasama faaliyetine ilişkin olması nedeniyle, Anayasa’nın 104. maddesinin 17. fıkrası uyarınca, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenmesi mümkün değildir. Anayasamızın 87. maddesi uyarınca, kanun koyma, değiştirme ve kaldırma yetkisi sadece TBMM’nin yetkisinde olduğu açık olup, kanunlar hakkında yürütmenin işlem yapması fonksiyon gaspıdır ve yok hükmündedir.
Ülkemizde kadınlar; her sene artan sistematik bir şiddet kurbanı olurken, bu şiddet ve toplumsal cinnet haliyle hukuksal ve sosyolojik düzlemde topyekûn mücadele yerine, kadınların yaşam ve özgürlüklerinin güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’nden hukuka aykırı bir şekilde çekilme yoluna gitmek, maalesef kadınları daha da korumasız bırakmıştır. İstanbul Sözleşmesi, taraf ülkeleri devletlerin toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin yaşanmadığı bir dünya için nasıl çalışması ve çalışmak zorunda olduğu konusunda net bir yol haritası sunan herkesin yaşama hakkının teminatı olan bir sözleşme olup 6284 sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin önlenmesine Dair Kanun’a göre içerik olarak çok daha kapsamlıdır.
“KADINLAR KORUMASIZ KALMAKTA, TELAFİSİ GÜÇ VE İMKÂNSIZ ZARARLAR DOĞMAKTADIR”
Şiddetle etkin mücadele yöntemlerini belirleyen ve şiddetle mücadeleyi devletin öncelikli görevleri arasında sayan, uluslararası hukukun en önemli kilometre taşlarından biri olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının hukuken kabulü mümkün değildir. Parlamento tarafından kabul edilerek iç hukukun ayrılmaz bir parçası haline gelen ve normlar hiyerarşisinde kanunlardan bile önce gelen Uluslararası İstanbul Sözleşmesi’nin tek kişi kararı ile kaldırılamayacağı açıktır. Dava konusu idari işlem ile İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı verilmesi milyonlarca kadın ve kız çocuğun yanı sıra cinsel şiddet ve ev içi şiddette maruz kalan kişiler açısından feci sonuçlar doğurmuştur.
Her gün kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri işlenen ülkemizde İstanbul sözleşmesinden çekilme kararı ve şiddeti önlemede 6284 sayılı Kanun’un yetersiz kalması sebebiyle bir çok şiddet vakası artarak yaşanmakta kadınlarımız korumasız kalmakta telafisi güç ve imkansız zararlar doğmaktadır. Kadına yönelik şiddeti engelleyecek ve azaltacak her mücadele aracı ve her hukuki düzenleme biz kadınların can simididir. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi’nin ve 6284 sayılı yasanın uygulanma pratiği hayati önem arz etmektedir. Bu mücadelede, biz kadınları hukuki olarak geriye götüren hiçbir kararı kabul etmeyecek ve sonuna kadar mücadele edeceğiz.
Türkiye’nin Sözleşmeden çekilmeye yönelik hukuka aykırı Cumhurbaşkanlığı kararının açıklanmasından bu yana resmi olmayan kendi çabalarımızla ulaştığımız verilere göre 455 kadının erkekler tarafından öldürüldüğü, sadece 2022 Mayıs ayında 35 kadın cinayeti,16 şüpheli ölümün gerçekleştiği bir ülkede yaşamlarımızı koruyan İstanbul Sözleşmesinin uygulanmasının gerekliliğini ve önemini bir kez daha gözler önün sermiştir. Sayın Danıştay hakimlerimizden, en temel insan hakkı olan yaşam hakkımızı koruyan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali istemli davamızın kabulünü talep ederiz.”
kaynak:mersin yaşam